Fatih Sultan Mehmet’in Hayatı

OSMANLI İMPARATORLUĞU

Fatih Sultan Mehmed Han

Osmanlı padişahı. İstanbul'u alarak Bizans İmparatorluğu'na son vermiş, Osmanlı Devleti'ni Güçlü bir imparatorluk durumuna getirmiştir.

1 Nisan 1430'da Edirne'de doğdu, 3 Mayıs 1481'de Gebze'de öldü. Babası II. Murad, Annesi İsfendiyar Bey'in kızı Hatice Alime (ya da Halime) Sultan'dır. Çoğu batı kaynaklarında annesinin, Sırp Despotu Vaccovichio'nun kızı Milizza olduğu ve 1429'da doğduğu yazılıdır. Annesini Hümâ Hatun, doğum tarihini 1432 olarak veren kaynaklarda vardır.

Bilime düşkünlüğüyle tanınan babasının buyruğuyla küçük yaşta eğitilmeye başlandı. Zekiliğine karşın, söz dinlemez ve haylaz davranışları yüzünden, sert tutumlu Molla Gürani'nin eğitimine verildi. Daha sonra, Akşemseddin, Molla Yegan, Molla Ayas, Çelebizade ve Temcidoğlu gibi dönemin tanınmış bilginleri de eğitimiyle yakından ilgilendi. Altı yaşında iken başkent Edirne'den ve sultanlık ortamından uzakta yetiştirilmesi uygun görülerek öğretmenleri ile birlikte Manisa valiliğine gönderildi. Burada, kimi kez Molla Gürani'nin sopa kullanmasını gerektirecek sıkı bir öğrenim gördü. Geleneksel Doğu ve İslam bilimlerinin yanı sıra, Rumca, Latince de öğrendi.

1444'e kadar Manisa'da kaldı. Macarlar'ın Sofya'yı alması, İzladi Derbenti'nde Osmanlı ordusunun geri çekilişi, Arnavutluk ayaklanması, Karamanoğulları'nın Ankara'ya yürümesi ve son olarak da büyük Şehzade Alaeddin'in ölmesi, II.Murad'ı beklenmeyen bir karara yöneltti. Ağustos 1444'te tahtını ve sorunların çözümünü Mehmed'e bırakarak Manisa'ya çekildi.

Bu değişiklik, Osmanlı Devleti'nin ilişkide bulunduğu Doğu ve Batı devletlerine mektuplar gönderilerek resmen duyuruldu. Tahta, on dört yaşında, deneyimsiz bir çocuğun geçişi, Macarlar, Sırplar ve Bizans için kaçınılmaz bir fırsattı. Gerçi 12 Haziran 1444'te, on yıllık bir süre içinde imzalanan Edirne Segedin Antlaşması yürürlükteydi ama Macarlar ve Sırplar, çabuk davranma gereği duydular. Buna karşılık, II. Mehmed'in tahtta kalması koşulu ile II. Murad, geçici başkomutan olarak Edirne'ye geldi. O yılın Aralık ayında Varna Savaşını kazandıktan sonra yeniden Manisa'ya döndü. Varna Savaşı'na katılmayarak Edirne'de kalan II. Mehmed adına, İslam ülkelerine fetihnameler gönderildi. Ancak, bu zaferden sonra sultanlık yetkisi, II. Murad'la oğlu arasında bir uzlaşmazlık konusu olarak kaldı (örneğin, 1446 hem II. Murad'ı hem II. Mehmed'i padişah olarak gösteren değişik belgeler vardır). 1446 yazında ise II. Murad birkaç bin kişilik özel birliğiyle Rumeli yakasına geçerek Candarlı Halil Paşa'nın da desteğiyle ikinci kez tahta çıktı. Bunda, "Buçuktepe Olayı" denen yeniçeri ayaklanmasının da rolü büyüktü. II. Mehmed ise askerlerin protestoları arasında, Edirne'den ayrılmak, öğretmenleri ve danışmanları ile Manisa'ya gitmek zorunda kaldı.

Beş yıl süren ikinci valiliği döneminde, bu kez zorlama ile değil, istekle yeni şeyler öğrenmeye yöneldi. Daha çok günün pozitif bilimlerine, yaratılışın gizemlerini çözebilmek için de metafiziğe ilgi duydu. 1448'de ve 1450'de babasının buyruğu ile Arnavutluk seferlerine katıldı. II. Muradın ölümünden on beş gün sonra da 18 Şubat 1451'de Edirne'ye gelerek ikinci kez tahta çıktı.

İlk saltanatındaki gelişmelerden dolayı II. Mehmed'i korkak ve beceriksiz sanan Macarlar ve Bizanslılar yeniden umuda kapıldılar. Batı'da, Osmanlılar'a son darbenin vurulması tartışılırken Bizanslı komutanlar da Çorlu'ya kadar işgal eyleminde bulundular. İstanbul'da siyasal sığıntı olarak yaşayan şehzade Orhan, Osmanlı tahtının gerçek vârisi olarak tanıtılmaya başlandı. Ancak, Bizans'ın, Osmanlılar' la boy ölçüşebilecek durumu yoktu. Dinsel ve siyasal çalkantılar, İstanbul'da sıkışıp kalan imparatorluğu sarsıyordu. Avrupa'ya önerilen ittifak ise ciddiye alınmadı. Yalnızca, Doğu ve Batı kiliselerinin arasındaki anlaşmazlıkların görüşülmesi için İstanbul'a bir kardinal gönderildi. Anadolu egemenliği konusunda henüz umudunu yitirmemiş bulunan Karamanoğulları, Seydişehir, Akşehir yörelerini işgal ettiler. Batı'da ise Sırplar, II. Murad'ın, yurduna dönen genç eşi Mara Sultan'ın harcamalarını karşılamak gerekçesiyle birkaç kaleyi zorla aldılar. II. Mehmed tüm bu olup bitenleri, serinkanlılıkla izledi. 1451 yılı içinde Macarlar ve Venedikliler ile kısa süreli birer barış antlaşması imzaladı. Bu tutumu, Akdeniz'e egemen olan denizci devletlere cesaret verdi. Ortak bir Katolik donanması Çanakkale Boğazı'nı ablukaya aldı. Bu sırada II. Mehmed Anadolu'ya yapacağı ilk seferin hazırlıkların tamamlıyordu. Sonra, Buçuktepe Olayı'ndan dolayı kinlendiği yeniçerilerin gücünü kırmak için kadrolarını genişletti ve ocağa aldığı devşirme çoğunluğunu güdümüne soktu. 1452'de vezirazam Candarlı Halil Paşa'ya, İstanbul Boğazı'nın batı yakasında Boğazkesen Hisarı'nın (Rumelihisarı) yapımı emrini verdikten sonra Anadolu'ya geçti.

Karamanoğlu İbrahim Bey'i beklemediği bir anda yenilgiye uğratarak Edirne'ye döndü. Oradan'da Rumelihisarı'nın yapıldığı yere geldi. Bu görkemli kaleyi, Bizanslıları hayrete düşürerek bir çabuklukla tamamlattı. Aynı günlerde, Turhan Bey'e Mora Yarımadası'ndaki Bizans despotluklarına akınlar düzenlettirirken, İstanbul'u alma tasarısında olduğunu da açığa vurdu. Amacının, ün kazanmak olmadığını, iki paçalı bir görünüm veren ülkesini birleştirmek olduğunu ileri sürdü. Akıncıların ve dervişlerin yığıldığı Rumeli ile din bilginlerin egemen olduğu Bursa'nın merkezlik ettiği Anadolu arasındaki kaynaşmayı ancak İstanbul'u alırsa sağlayabilecekti.

Bizans'a karşı oyalanmadan bir harekete geçmedeki kararlılığını, İstanbul'un surları dışındaki tarım arazisini talan ettirerek gösterdi. Buna karşılık Bizans, kozasına kapanmayı yeğleyerek surların Edirne yönüne açılan tüm kapılarını ördü. II. Mehmed, 1452 Ağustos'unda surların eteğine yaklaşarak gövde gösterisinde bulundu. Edirne'ye dönüşünde topladığı savaş kurulundan, Halil Paşa'nın ve yandaşlarının olanca muhalefetine karşın, İstanbul'un bir an önce kuşatılması kararını aldı. Küçük birliklerini önemsiz Bizans palangalarını almakla görevlendirirken Anadolu'ya gönderdiği görevliler de, Hz. Peygamber'in İstanbul'u alacak komutanı ve askerleri öven hadisini yorumlayıp açıklayarak gönüllülerin Edirne'ye akmasını başardılar. Gelibolu'dan denize açılan donanma, Marmara'da manevralara başladı. II. Mehmed, 1452/1453 kışını planlama ve teknik çalışmalarla geçirdi. Döküm mühendisleri Muslihiddin ve Urban'la, o güne değin benzeri yapılmamış top projeleri hazırladı. Dökülen azman kuşatma toplantılarını yola çıkarttı. En ciddi kuşatma tehlikesi ile karşı karşıya olan Bizans'da ise "Latin tiarası (başlığı) yerine Türk sarığı görmeyi" yeğleyen Megadük (başbakan) Notares gibi soylu ve yetkili kişiler çoğunluktaydı. İmparator XI.Konstantinos Dragases'in yardım alabilme çırpınmalarına, Cenovalılar, Venedikliler, Katalanlar, Provencelılar, sembolik birlikler ve birkaç gemi göndererek cevap verdiler. Kentin savunmasını, burada yerleşen ve ticareti ellerinde tutan Latin asıllılar yapmak zorundaydılar.

II.Mehmed, tüm ayrıntılarına doğrudan hazırladığı savaş planlarını tamamladıktan sonra 23 Mart 1453'de Edirne'den ayrıldı. Yüz elli yıllık savaş deneyimi olan Osmanlı ordusu; ilk kez, amacı ve planı kesin büyük bir sefere çıkıyordu. 5 Nisan' da Topkapı kesimindeki surların karşısında ordugâhını kuran II. Mehmed, ertesi gün büyük topu ateşleterek kuşatmayı başlattı. Tarihteki yankıları önemli olan elli üç günlük İstanbul Kuşatması'nın sonucu, içerdeki otuz bin savunmacıya, ustalıkla kullanılan savunma araçlarına karşın değişmedi. Kuşatmanın sonuna doğru, tüm yedeklerini surlarda açılan gediklerdeki küçük muharebe alanlarına sokan XI. Konstantinos, 28 Mayıs gecesi Ayasofyadaki ayine katıldıktan sonra ertesi günkü son çarpışmada askerlerin arasına karışarak ölümü seçti. 29 Mayıs Salı günü açılan gediklerden ve kapılardan kente dolan Türk askerleri, deniz tarafından gelen kuvvetlerle Aksaray'da buluştular ve Bizans başkenti II. Mehmed'e boyun eğdi.

"Fatih" sanını kazanan II. Mehmed, büyük bir alayla İstanbul'a girdi. Yayınladığı ilk fermanda hayatta kalan herkese din ve ticaret özgürlüğü bağışladığı duyurdu. Kentin kültür varlıklarının korunması için sert önlemler aldırdı. Buraya, güvenlikli bir metropol havası vermeyi tasarladı. Bu amaçla Hıristiyanlar'ın, Museviler'in ruhani liderleriyle dostluk derecesinde ilişkiler kurdu. Zağanos Paşa'ya, Ceneviz kolonisi Galata'yı zaptettirdi. Böylece, Haliç'in iki yakasında yüzyıllardır süre gelen kopukluğu ortadan kaldırdı. Burada yeni ve ticaret ağırlıklı bir semt oluşturulmasını istedi.

II. Mehmed, İstanbul'un alınışıyla kendisine güvenle bakmayanları sindirdi. Batı'da ise üzerine gelebilecek bir güç ya da ittifak görünürde yoktu. Bunu dikkate alarak 1454'de Venedik ve Cenova ile ticari kapsamlı birer antlaşma imzaladı. Amacı, Tuna boyunu ele geçirme tasarısını güven altına alabilmek, Sırbistan'la olan yüzyıllık çekişmeyi kesin bir sonuca bağlamaktı. 1454 ve 1455 de peş peşe iki seferle Güney Sırbistan'ı aldı. Sırp despotu, Macar Bağımlılığından çıkıp yıllık vergi vermek koşulu ile Osmanlılar'a boyun eğdi. 1456'da kıyı güvenliği gerekçesiyle Ege Denizindeki önemli adaları, Taşoz, İmroz, Semendre ve Limni'yi aldı. Kendisi de Belgrad Seferine çıktı. Ancak, Tuna'dan gönderilen "ince donanma"nın beklenen başarıyı gösterememesi ve öncü birliklerin yenilgisi, II. Mehmed'in de geri çekilmesine neden oldu .

1457'de Bizans kalıntısı despotluklarla uğraştı. Venedikliler'le yaptığı antlaşmayı bozarak Mora'ya yürüdü. Patras ve Korintos'u aldı. Bu iki yeri Teselya ile birleştirip Akıncı Turhan Bey'e verdi. Mora Seferi, 1458 sonuna değin sürdü. Bu sırada, papa III.Callistus, Osmanlılar'a karşı, Doğu'daki belli başlı Müslüman hükümdarları ve Akkoyunlu Uzun Hasan Bey'i kışkırtmayı amaçlamış, ölünce yerini alan II.Pius ise, Hıristiyan devletlerini yeni bir amaç çevresinde toplamaya başlamıştı. Bunları ciddiye almayan II.Mehmed 1458'de, Sırp asıllı sadrazam Mahmut Paşa'yı Sırbistan'a gönderdi. Reşava, Kuruca, Osirovic'in alındığı haberi gelince kendiside bölgeye giderek 1459'da Sırbistan Krallığı'na son verdi.

1460'da ikinci Mora seferine çıktı. Despot Demetrios teslim oldu. Kardeşi Thomas ise, Bizans imparatorluk armasını Rus Prensi III.İvan'a satarak İtalya'ya kaçtı. Zağanos Paşa'yı Mora valiliğine atadıktan sonra Edirne'ye oradan da Bursa'ya geçen II.Mehmed, Karadeniz'e ve Boğazlar'a egemen olmanın önemi nedeniyle ve Cenovalılar'ın Kefe'den yaptıkları esir ticaretini kesmek için, Kırım hanına Kefe'yi kuşattırdı. Cenovalılar'ın ve Trabzon Pontos Devleti'nin vergi ödemelerini yeterli görmeyerek 1460'ta ansızın bir sefer düzenledi ve Batı Karadeniz kıyılarında önemli bir Cenova üssü olan Amasra'yı aldı. Bunu, 1461'de İsfendiyaroğulları'ndan Sinop'un, Pontos'dan da Trabzon'un alınışları izledi. Böylece Karadeniz'in Anadolu kıyıları Osmanlı sınırlarına eklendi. Buraların yerli halkları İstanbul'a göç ettirilerek boşalan kent ve kasabalara da Türk köylüler yerleştirildi.

II.Mehmed 1462'de Eflak seferine çıktı. Yakaladığı Türkler'i kazığa vurmasıyla ün salan Eflak Voyvodası III.Vlad, bir gece baskını düzenleyerek II.Mehmedi öldürmek istediyse de başaramadı ve Erdel'e çekildi. Osmanlı Devleti'ne bağlı kalacağına yemin eden Radul, Eflak voyvodası atandıktan sonra Fatih Bosna'ya yürüdü. Kışı bu bölgede geçirdi. 1463 ilk baharında Bosna'nın fethini tamamladı ve kral Stefan' idam ettirdi. Arnavutluk'da yıllardan beri süregelen ayaklanmayı geçici olarak yatıştırdı ve İskender Bey'i yola getirdi.

Aynı yıl içinde Midilli'nin alınışı, Venedikliler'le yıllarca sürecek bir savaşın başlamasına neden oldu. Yine, 1463'de Mahmud Paşa, Morad'daki ayaklanmayı bastırdı. Rumlar'ın çoğunu İstanbul'a gönderdi. II.Mehmed ise Macar sınırlarına uzanarak yitirilen toprakların büyük bölümünü yeniden aldı. 1465'de Hersek seferini tamamladı ve bu geniş bölgeyi de sınırlarına kattı. Akıncı birliklerini eksik etmediği Arnavutluk'a ikinci seferini 1466'da düzenledi. Önemli kaleleri aldıktan sonra Edirne'ye döndü.

Karadeniz'deki kolonilerini yitiren Cenovalılar, Osmanlılar'ın Kırım'a da saldırabileceğini ileri sürerek Hacı Giray'la anlaşınca bu ittifaka Litvanya, Lehistan ve Boğdan da katıldı. 1466'da Kırım hanı olan I.Mengli Giray'la Osmanlılar'a yaklaşmayı yeğledi. Benzeri bir başka cepheleşme, Karamanoğlu İbrahim Bey'in girişimleriyle gerçekleşti. II.Mehmed'i Hıristiyanları korumakla suçlayan İbrahim Bey, Memlûk sultanından, ve Mısır'daki Abbasi halifesinden destek almaya çalıştı. Fakat umduğunu elde edemeden öldü. Oğulları İshak ve Pir Ahmed'in beylik mücadelesinde, II.Mehmed Pir Ahmed'i tutunca, İshak da Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan'a yaklaştı. Bu iki, Türk hükümdarını karşı karşıya getirecek nedenlerden biri oldu. 1467'de üçüncü Arnavutluk seferini tamamladıktan sonra, Karamanoğlu-Akkoyunlu-Memlûk cephesine karşı Anadolu'ya geçerek Konya'yı alan II.Mehmed Memlûklular'la savaşan Dulkadiroğulları'na yardımda bulundu.

Öte yandan, daha 1461'de, Trabzon'a giderken Pontos Devletine asker gönderen ve tümenlerini Yassı Çimen'de Osmanlı birliklerinin karşısına çıkartan Uzun Hasan Bey'in, 1467'de Karakoyunlu Devletini ortadan kaldırması ve Memlûkler'le sıkı işbirliği kurması, kaçınılmaz bir hesaplaşmayı yaklaştırıyordu. Osmanlı-Akkoyunlu-Memlûk sarayları arasındaki diplomatik ilişkiler ise olumlu bir yarar sağlamadığı gibi gerginliği daha da artırdı. Güneye inmeyi uygun görmeyen II.Mehmed, 1468'de merkezi Konya olmak üzere örgütlediği Karaman Eyaleti'nin yönetimini oğlu şehzade Mustafa'ya bırakarak İstanbul'a döndü. Bunu fırsat sayan Pir Ahmed Bey,1469'da Konya'yı ablukaya aldı. İşgallerini Ereğli ve Aksaray yönlerinde genişletti. Karamanoğlu Kasım Bey ise, 1470'de Ankara kapılarına dayandı. Bir Osmanlı birliği, Silifke yakınlarında karaman gönüllülerine yenildi. Arkadan gelen Gedik Ahmet Paşa, 1471'de, Karamanoğulları'na bir daha toparlanmaları olasılığını ortadan kaldıran en ağır darbeyi vurdu. Anadolu'nun bu en eski beyliğini kurtarma denemesine girişen Uzun Hasan Bey, Tokat'ı yağmalattı. Konya önlerine gönderdiği birlikleri, şehzade Mustafa bozguna uğrattı.

Venedikliler'le karada ve denizde süren savaşlar, 1470'de Osmanlılar lehine sonuçlar vermeye başladı. O yıl Eğriboz Adası alındı. Buna karşılık Venedik filoları, Antalya'yı, İzmir'i ablukaya aldılar ve kıyı kentlerini yağmaladılar. Daha da ileri giderek Boğazlar'ı ve İstanbul'u tehdit ettiler. 1471'i izleyen bu bunalımlı dönemde Uzun Hasan da yayılmacı bir siyaset izliyordu. Akkoyunlular'la kesin sonuçlu bir savaşa girmenin geciktirilemeyeceğini gören II.Mehmed, 1472 sonbaharında öncü birliklerini Sivas'a göndererek Akkoyunlu-Venedik ilişkilerini engellemeye çalıştı. 1473 ilkbaharında da büyük bir ordu ile sefere çıktı. Doğu Anadolu'nun sarp geçitlerinde tuzaklar hazırlayan Uzun Hasan, Osmanlı birliklerine ağır kayıplar verdirdi. Bu olayı, tüm Anadolu'ya II.Mehmed'in yenildiği ve öldürüldüğü biçimde yaydırdı. Ancak 11 Ağustos 1473'deki Otlukbeli Savaşı, II.Mehmed'e yeni bir zafer daha kazandırdı. Sonra, Şebinkarahisar'a kadar ilerleyerek burayı aldı. Uzun Hasan Bey'in barış önerisini kabul edip İstanbul'a döndü.

Doğu sorunu geçici olarak durulunca 1474'ten sonra Karamanoğulları, Kırım ve Karadeniz sorunları ve Venedik savaşları ile ilgilendi. Karaman sorunu için Gedik Ahmet Paşa'yı bir kez daha görevlendirdi. Karadan ve denizden Akdeniz kıyılarına gönderilen Osmanlı Birlikleri Venediklileri kıyıdan uzaklaştırdılar. Gedik Ahmet Paşa, Ermenak, Mennan, Silifkez kalelerini aldı. Kaçan Pir Ahmed Bey, dağlarda öldü. Bu başarısı ile parlayan Gedik Ahmed Paşa, 1475'te Kırım seferine çıktı. Kefe'yi, Azak ve Menkup kalelerini, Kırım kıyılarını aldı. Cenovalılar'ın tutsağı olan I.Mengli Giray'ı kurtardı. Bir süre sonra, Osmanlı Devleti'nden izin alma gereği duymadan Ruslara saldırması üzerine İstanbul'a getirilerek hapsedildi. 1477'de Kırım, Osmanlı Devleti'ne bağlandı. Soğdak seferi ise 1479'a değin sürdü. Çerkezistan ve Taman kıyıları ele geçirildi. Bu yıllarda Batı sorunları ile daha yakından ilgilenme fırsatı bulan II.Mehmed, Arnavutluk'un belli başlı kentlerini denetimlerinde tutan Venedikliler'e karşı 1474'te yeni bir sefer başlattı. Osmanlı orduları Kuzey Arnavutluk'ta ve Mora'da ayrı kollardan saldırıya geçtiler. Akıncılar ve öncü birlikler Venedik yakınlarına kadar sokuldular. 1478'de sefere çıkan II.Mehmed, İşkodra ve Kruya (Akçahisar) kalelerini kuşattı. Venedikliler 16 yıldan beri süren savaşın bir yara sağlamayacağını görerek barış istediler. Osmanlı-Venedik Antlaşması 25 Ocak 1479'da imzalandı. Venedikliler, Arnavutluk'ta ellerinde tuttukları İşkodra dahil tüm yerleri bırakırlarken Osmanlılarda Mora'da almış oldukları iskeleleri geri verdiler. Bu antlaşma, yılda on bin altın tutarında bir cizye karşılığında, Venedik gemilerinin Osmanlı karasularında ve limanlarında ticaret yapabilmelerine de izin veriyordu. Akdeniz egemenliğindeki en güçlü rakip sayılan Venediklilerin böylece tehlikesiz kılınması II.Mehmed'e yeni bir tasarısı için fırsat sağladı. 1479'da Napoli ve Milano dükalıklarına karşı savaş ilan etti. Gedik Ahmet Paşa'yı güçlü bir donanma ile Akdeniz'e gönderdi. Aya Mavra, Kefalonya ve Zanta adaları kolaylıkla alındı. 1480'de bir başka filo ile Rodos'u kuşatan Nesih Paşa, ağır kayıplar vererek geri çekilirken Gedik Ahmet Paşa, Puglia (Pulya) limanına çıkarma yaptı. 11 Ağustos 1480'de İtalya'nın güneyindeki Otronto'yu aldı. Olay Avrupa'da büyük yankı uyandırdı. Romanın düşebileceği tartışılırken Vatikan'da, dini liderler, büyük bir haçlı seferinin gerekçelerini hazırlamaya koyuldular. Ancak Gedik Ahmet Paşa ileriye gitmeyerek Rumeli'den takviye birliklerinin gelmesiyle ilgilendi.

Doğuya yapacağı ikinci seferin hazırlıklarını tamamlayan II.Mehmed 1481 ilkbaharında, İstanbul'dan Gebze'ye geçti. Ordunun toplanması ile ilgilendi. Mısır'a yönelik olduğu sanılan bu seferi başlatmadan Gebze'de Hünkâr (Sultan) Çayırı'ndaki ordugâhında hastalandı. Zehirlenerek ya da uzun zamandır çekmekte olduğu gut (damla) hastalığından öldü. Küçük oğlu Cem'i veliaht yapma eğiliminden dolayı, büyük oğlu Bayezid yanlısı devlet adamlarınca ya da İtalya seferini yarıda bıraktırmayı amaçlayan Katolik devletlerin casuslarınca zehirlendiği tartışıla gelmiştir.

Tahnit edilen cenazesi, sadrazam Karamanî Mehmed Paşa tarafından İstanbul'a getirilerek Topkapı Sarayı'nda yirmi gün saklandı. II.Bayezid'in tahta geçişinin ertesi günü 21 Mayıs 1481'de Fatih Külliyesi'ndeki türbesine gömüldü.

Daha çok "Fatih" sanı ile tanınan II.Mehmed, Gazzalî'nin ve İbn Rüşd'ün yapıtlarının eleştirilmesini ve bu konularda özgün yapıtlar hazırlanmasını istemiştir. Dönemine gelinceye değin önemli bir varlık gösteremeyen Osmanlı edebiyatı, onun teşvikinin ve şiirle doğrudan ilgilenmesi de katkısıyla, 15. yy.'daki parlaklığına ulaşmıştır. Nesir ustası Sinan Paşa'yı, şair Ahmed Paşa'yı vezirliğe yükseltmesi ve sayılı dostları arasına alması, sanatçıya verdiği değeri gösterir. "Avni" mahlası ile şiirler yazmış; divan düzenleyen ilk Osmanlı Padişahı olmuştur. İtalyan ressam Gentille Bellini'yi 1479'da İstanbul'a getirtmiş, kendi portrelerini ve değişik konularda resimler yaptırarak sarayını donatmıştır. Doğulu sanatçılarla da ilişkiler kurmuş, Ali Şir Nevâi ile mektuplaşmış, matematikçi Ali Kuşçî'yi İstanbul'a getirtmiştir. Savaş teknolojisine ilgi duyarak yivli top ve top dökümü, mimari proje çizimi gibi konularda çalışmalar yapmıştır. İstanbul'daki özel kitaplığına, Arapça, Latince ve Rumca çok sayıda özgün eser sağlayarak bunlardan yararlanmıştır. Ortodoks Patriği Gennadios, Hıristiyanlık'ı anlatan bir kitap yazarak kendisine sunmuştur.

Son vezirazamı Karamanî Mehmed Paşa'ya, yönetime ve yargıya ilişkin talimatlar vererek " kanunnameler" hazırlatmıştır. Ülkesinin coğrafya bütünlüğünü ve nüfus dengesini önemsemiş, Türkler'in her yörede hakim unsur olmasına çalışmıştır. Buna karşılık, İstanbul'un alınmasından sonra, surlarla çevrili kent dışındaki boş toprakların şenlenmesi amacıyla her dinden ve ırktan insanın İstanbul'a gelip yerleşmesini öngörmüş; harap durumdaki kentin imarını çalışarak İstanbul'a yepyeni bir görünüm kazandırmıştır. Döneminde yapılan ve Osmanlı mimarlığı içinde başlıbaşına bir yeri olan önemli eserlerin sayısı 750'yi bulmaktadır. 1470'te kendi adıyla anılan Fâtih Külliyesi'ni yaptırmıştır. Bu öğretim kurumlarında, klasik İslam bilimlerinin yanı sıra, pozitif bilimlere de ağırlık vermiştir. Medreseler için zengin vakıflar kurulurken, imaret (aşevi), darüşşifa (hastane), kütüphane gibi yan kurumlarda göz ardı edilmemiştir.

Karadeniz'i bir iç deniz haline getirmiş, Kırım'ı yönetimine bağlamış, Akkoyunlu Devleti'nin gücünü kırmış, sürekli akınlarla Macaristan'ın ileride alınabilmesini hazırlamış, Ege adalarını (Rodos dışında) ele geçirmiş, Eflak ve Boğdan prensliklerini, Sırp ve Bosna krallıklarını, Mora despotlukları ile Trabzon Pontos Devletini, Cenova ve Venedik üstlerini, Karaman ve İsfendiyar beyliklerini ortadan kaldırmış ve Osmanlı Devleti'ni, dünya siyasetinde ağırlığı olan bir imparatorluk haline getirmiştir


Etiketler : Fatih Sultan Mehmet Hayatı

Kmk Bilişim
©2017 Sadi Toygar/Haber merkezi Tüm Hakları Saklıdır.
KMK Altyapısıyla oluşturulmuştur.